Buğday Gluten Çölyak
Hastalıklar

Gluten Bağlantılı Hastalıklar

Gluten bağlantılı hastalıklar veya durumları konuşmadan önce biraz buğdayı tanımakla başlayalım.

Buğday dediğimiz şey nasıl bir yapıdır? Buğdayın dışında  tohumu koruyan bir kepekli kabuk, merkezinde buğdayın embriyosu olan ruşeym ve hacminin büyük kısmını kaplayan ve ruşeymin gelişmesi için ona gereken enerjiyi sağlayan endosperm bulunur. Bugün yediğimiz ekmekte kullanılan un, tüm besleyici özelliklerin bulunduğu ruşeymi ve kabuğu ayıklanmış, sadece boş kaloriden ibaret endospermden oluşan bir undur. Ruşeym içerdiği yağlar nedeniyle çabuk bozulur ve günümüzde raf ömrü beslenmemizi belirleyen en önemli unsur. Piyasada ve ya raflarda gördüğümüz tam buğdaylı ekmek veya mamüller ise yine rafine buğdaya ekleme şeklinde olmakta, tam buğday ekmeği hiçbir zaman tamamı tüm buğdaydan oluşmamaktadır. Belki de en doğrusu artık hayvansal gıdada nasıl iyi üretici peşine düşünüyorsak, tarımsal gıda da ilk  üretici, değirmen vb. araştırmalıyız.

Gluten buğday tanelerinin içinde bulunan ana depolama proteinidir. başta gliadin ve glutenin olmak üzere yüzlerce proteinin birleşiminden oluşur; suda çözünür gliadinler ve çözünmeyen glutenin proteini türleridir. 

Glutende gelinen son nokta, Çölyak hastalığını sadece glutenle ilgili tek durum olarak görmekten, gluteni tüm insanlık için kötü ilan etmeye varmıştır. Oysa ki Çölyaktan başlayıp, İbs (İrritabl barsak sendromu), İnflamatuar bağırsak hastalıkları (Ülseratif kolit, Crohn), NCGS (Çölyak olmayan gluten hassasiyeti) ne ve sonuçta problemsiz tolere eden insanlara kadar pek çok gri tonu unutmamak gerekmektedir. Burada önemli olan hasta özelinde düşünmek, gluten içeren ürünleri kesmedikçe iyileşemeyecek olan çok sayıda nörolojik, artritik, psikiatrik hastaya da haksızlık etmiş oluruz.

Aslında buğdayın genetiği ile oynanmış olması, pek çok yeni buğday türünün olması, masum haliyle hibritler bile aslında temel sorun değil. Bugünkü buğdayın içindeki gluten bileşiklerinin, eskiye oranla daha çok immünolojik reaksiyon oluşturduğu doğru ama hala daha pek çok insan bu haliyle buğdayı çok rahat tolere etmektedir. Ancak gün geçtikçe artan sayıda NCGS hastası görüyor olmamız, giderek bu toleransın azaldığını gösteriyor.

2009 yılında Gastroenterology dergisinde yayınlanan bir çalışmada, 50 yıl arayla bakılan anti-gliadin test örneklerinde Çölyak sıklığının 4.5 kat arttığı görülmüş. Bu artış içinde sıklığı daha fazla olan NCGS  dahil de edilmemiş. Buradan da anladığımız üzere şu an tükettiğimiz buğdayla 50 yıl önce tüketilen buğdayın antijenik özellikleri oldukça farklı.

Glutenin içindeki Alfa-gliadin Çölyakta  inflamatuar yanıtta başlatıcı unsur. Alfa gliadine karşı bir T hücresi aracılı yanıt oluşur ve bu bağırsak astarında kuvvetli hasara neden olur. Sıkı ve uzun süreli glutensiz diyet bu hastalar için şarttır. NCGS olan hastalar da bu alt tipe karşı IgG aracılı bir yanıtla tepki verirler. Bu tepki, gıda  duyarlılığı şeklindedir ve daha ılımlı tedavi şekilleri (eliminasyon, sonrasında yeniden tanıtma, GAPS diyeti vb) ile tedavi edilebilirler

Örneğin Omega gliadin, IgE aracılı acil aşırı duyarlılığa (anaflaksi dahil) neden olurken, Beta ve gama gliadin, Çölyak ve buğday allerjisinde yer almazken, insanlar atopik dermatit de dahil olmak üzere bu alt gruplara tepki verebilirler. Yine NCGS olanlarda da Gama gliadinlere karşı IgG tipi reaksiyon gösterilmiştir.

Çölyak hastalığı ile Çölyak olmayan gluten hassasiyeti (NCGS) birbirinden çok farklı iki klinik durumdur. NCGS hastalarının çoğunda şişkinlik, gaz, diyare gibi yakınmalar olsa da çölyakta ki gibi kötü kokulu yağlı ishal tablosu olmaz, aksine bu hastalar daha çok eklem kas ağrıları düşüncelerde bulanıklık (sisli beyin), farklı semptomlarda nörolojik bulgular, başağrısı, el ve ayaklarda uyuşma, depresyon, anemi, egzama ve bir çok farklı deri döküntüleri ile doktora başvururlar. Hashimato hastalarının bazıları da gluten zemininde gelişir. Gluten hassasiyeti sonucu akla gelebilecek her türlü otoimmun tablo gelişebilir. 

Buğdaydaki değişim, paketlenme ve raf ömrü uzatımı  için gelişen  daha pek çok müdahale ile artan otoimmun hastalıkların ilişkisi ile  ilgili pek çok çalışma olmasına rağmen, klasik tıp eğitimine halen bu ilişkinin kabülü eklenmemiştir.

Hastanın otoimmun bir hastalığı varlığında mutlaka bağırsak sistemini bozacak öykü varlığı sorgulanmalıdır. Mutlaka mide veya bağırsakta sıkıntısı da olan bu hastalarda aile büyüklerinde de bu tip şikayet varlığı, bağırsakları bozacak ilaç kullanım öyküsü, ağır metal veya tarımsal ilaçlara aşırı maruziyet, yoğun stres gibi bir öykü varlığı tespit edilecektir ve yine nörolojik tutulumu olan glutene duyarlı hastaların yalnızca üçte birinde bağırsak bulguları olduğu da akılda tutulmalıdır.

Yukarda da belirttiğim gibi, çölyak olmayan gluten hassasiyetli hastalarda (NCGS) bağırsak dışı bulgular ön planda olup, beyin, tiroid, eklemler, deri ya da diğer dokular tutulur. En çok gördüğümüzde beyin ve sinir sistemidir.

Psikiyatrik hastalıklar (şizofreni, dikkat eksikliği hareket bozukluğu vb), ataksi, MS, nöropatiler, duyma kaybı, huzursuz bacak ve migren dahil pek çok sinir sistemi hastalığı bu tabloda yer alır.